Yeni Raki Global

Hazal Yılmaz’dan: Yeni Şehir; Yine Rakı!

​​Bali'deyiz. Güneşin turuncusunun bir başka pantonesini, evlerinin arka bahçesinde top oynar gibi denizin üzerinde sörf tahtasında dolananları, mangonun sayısız çeşidinden bugün hangisini deneyeceğimiz tartışıyoruz. Dünyanın bir ucuna gideli on gün olmuş, dünyanın daha da öteki ucuna Avustralya'ya gitmek için bilet bakıyoruz. E o kadar gitmişken, görmeden dönmek olmaz dediğimiz mesafe, kuş uçuşu bir dokuz saat daha. Olsun. Vaktimiz var. Hedefimiz Melbourne.

İstanbul'dan ayrıldıktan on yedi gün sonra varıyoruz tek katlı evleriyle okyanusun kenarına yayılmış, kahvelerinde günlerimizi, haftalarımızı geçirmek istediğimiz, sokaklarındaki murallerini galeri gibi gezdiğimiz bu şehre. Ne yapmak istersiniz diye soruyor arkadaşlar. Elimizde upuzun bir liste var: Johnston Caddesi'nde 1984'de Keith Haring'in yaptığı şaheseri görecek, devlet kütüphanesinde gezecek, Seven Seeds'de kahvelerimizi içecek, onlar da yetmeyecek, Büyük Okyanus Yolu'nda arabayla gezeceğiz.

Yarından itibaren. Bugün, rakı içelim mi diyoruz ama. Rakıya otursak ya. Şaşırmıyor kimse. Dünyanın herhangi bir köşesinde birbirini bulmuş üç Türk'ün aklına ilk gelen şey tabii ki rakıya oturmak. Ülkeden ayrıldığımız on yedinci günde en çok özlediklerimiz listesinde rakı var. Ve tabii ki meze. Gavurdağının, piyazın, şakşukatının lezzeti DNA'mıza işlemiş. Ama hepsinden çok muhabbet, hafiften esen rüzgar yüzünden omza bir şal çekme eylemi,  Nilüfer'den Tanju Okan'a, Sena Şener'den Yüzyüzeyken Konuşuruz'a geçişler yaparken anımsanan anılar, sarıldığımız insanlar, susarken bile konuşulanlar.  Melbourne'de bir restoranda değil, parka serilmiş örtünün üzerinde dört kişiyiz şimdi. Burada olduğumuz haberini alan biri daha eklendi. Önümüzde iki buzlu Yeni Rakı, geçerken 'buranın favası çok iyidir' diye uğradığımız dükkandan alınan birkaç rakı mezesi, burnumuzu bardağa yaklaştırınca anason kokusu, beyaz leblebi ve muhabbet… Çamlıhemşin'de kara gömerek soğuttuğumuz, Kanada'da bavulumda gezdirip gün doğumunda göle karşı kaldırdığım, Ha Long Bay'de çay bardaklarına döktüğümüz rakılardan sonra listeye ilk beşten giriyor Avustralya çimlerinde çınlayan bardaklar da.

O masaları, karları, çimleri seviyorum. İtiraflar, keder, neşe, mutluluk, umut, hayal, hepsi birlikte oturuyor orada. Karşılıklı tokuşturulan bir rakı kadehi, çin sesinden çok daha fazlasını anlatıyor.  Rakı büyüdüğümüz evleri, plaklardan yükselen şarkıları, camları açınca içimize dolan toprağın kokusunu, denizin mavisini, hatırlatıyor bize.

Sağlığa, mutlululuğa kaldırılan kadehlerde buluşuyoruz özlediğimizde, dünyanın herhangi bir köşesinde!

Londra**'da Yeni rakı muhabbeti** ö****zleyinde ne yapıyoruz?

Öncelikle yürüyüşe çıkıyoruz. İstikamet 46 Camden High Street, Londra ağzıyla konuşmak gerekirse NW1 0JH. Köşeyi dönüp başımızı kaldırdığımızda çok yakın bir dost masası bekliyor bizi. Aralık ayı boyunca duvarda kalacak #cheerstotogetherss mural'i sadece memleketi özleyenlerin değil, mahallelilerin de ilgisini çekmiş. Gece parlıyor, gece de gel diye tavsiye veriyorlar bize. Tamam! Ama önce Cırrık veya Mangal II_'_de yer ayırtıp masaya gavurdağı söyleyeceğiz, yan dükkandan sazı elinde bir çocuk, konservatuar öğrencisi arkadaşıyla gelip de Zeki Müren repertuarına başlarsa hiç şaşırmayacağız. Evde rakı masasına oturacaksak Broadway Market'ın köşesindeki Umut veya Dalston'daki TFC salçadan nar ekşisine, leblebiden zeytine tüm ihtiyaçlarımızı karşılıyor, rakı siparişini de grocina.com'dan veriyoruz; yemek yapmaya üşenilen zamanlar için Green Lanes'deki Çiğ K__ö__ftem nefis! Londra'da yok yok olduğu için meze servisi yapan bir şef de var @yeklondon​ hesabını takip ederek menülerine ulaşabiliyoruz. Şöyle Boğaz'a karşı bir rakı kaldırmak istediğinizde burada köprü, Kız Kulesi, Galata Kulesi yok ama Londra'nın batısında küçük bir plaj ortamı var. Pek kimselere vermediğim bu bilginin de sahibisiniz artık: yerin adı Ruislip Lido. Piknik sepetlerini yapıp gün batımına yetişebilirsiniz.

Bir Yeni Rakı Playlist'i

Önce Londra'lılardan başlayalım: Billur Yapıcı - Papatyanın Yeri / Gökçe Kılınçer - Bilmece

Sonra listeye şöyle devam edelim: Sena Şener-Teni Tenime / Melek Mosso -Kedi / Kalben -Çek /  Sufle- Pus / Nilüfer - Son Arzum / Cem Adrian & Hande Mehan - Sen Benim Şarkılarımsın / Mehmet Güreli - Kimse Bilmez

Son olarak da tabii ki ustalara kadeh kaldıralım: Müzeyyen Senar - Dalgalandım da Duruldum / Ayten Alpman- Ben Böyleyim / Nilüfer - Ara Sıra Bazı Bazı / Fikret Kızılok - Farketmeden

————

Hazal Yılmaz kim ki?

Merhaba... Ben Hazal! Sosyal medyada @anlamarama kimliğiyle varım... İstanbul'da doğdum, Beyoğlu sokaklarında büyüdüm. 15 yaşımda AFS ile bir yıl Fransa'da Nantes şehrinde yaşadım. Kendimi bildim bileli yazı yazıyorum. Çocukken defterlere, ardından daktiloya takılan kağıtlara, sonraki yıllarda da önümdeki, elimdeki ekranlara kelimeler, cümleler yazarak yaşıyorum.  2009'da hazalyilmaz.com'da yaşadığım şehrin sokaklarını, konserlerini, sergilerini, mahallelerini yazarak blogger'lık kariyerine başladım. Hayalperesttim. Bundan iş olur mu diyenlere çok aldırmadan, bildiğim yolda yürüdüm. O yol beni önce dergilere, ardından bir gazetenin pazar eklerine, sonrasında da yavaş yavaş gelişmekte olan dijital platformlara götürdü.  2011'de yaşadığım şehirden çıkıp, dünyanın bir parçası olmak istedim. Çok Gezenler Kulübü projesini kurdum (@cokgezenlerkulubu). Başka ülkelerin, kültürlerin, insanların hayatına dahil oldum. Çok gezdim, çok okudum, çok öğrendim, çok insanla tanıştım. 2017'de Londra'ya taşındım. Artık seyyah değildim. Bir göçmendim. İki şehir, iki yaşam, eski ve yeni arasındaki gidip gelmelerim yine, şaşırmayacaksınız, yazıya döküldü. 2018'de ilk kitabım Anlam Arama, 2020 Ekim ayında ikinci kitap Görülmemiş Mektuplar ortaya çıktı... 4 yıldır veganım, et ve sütten yapılan ürünler yemiyorum. Karbon ayak izimi azaltmak için daha çok bisiklete, daha az uçağa biniyorum. Bu konuda kendimle birlikte başkalarını da bilgilendirmek için de yeni bir projeye başladı(k)  @yarininrehberi​. Ben Hazal... Dünyayı yazarak anlamaya, anlamlandırmaya, değiştirmeye çalışıyorum.